Ney Sözcüğünün Etimolojisi Ve Ney’in Tarihçesi
Sümerce’
den Farsça’ ya geçen “ nâ ” veya “ nay ”
kamış kargı anlamlarına da gelen bu çalgının en
eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan “
mizmâr ” sözcüğü (nefes borusu ses organı anlamında) ney için de
kullanılmıştır. Türkçe’ de ise hemen her zaman “ ney ” olarak anılmıştır.
Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla (örneğin Romanya’da “ naiu ”
adıyla) adlandırılmıştır [1].
Farsça çalan icrâ eden anlamına gelen “ zeden ” sözcüğünden takılanarak
oluşturulan “ neyzeden ” bozularak ney icrâcısı anlamında günümüzde de
kullanılan “ neyzen ” e dönüşmüştür. Aynı anlamda Arapça kurallarına göre
oluşturulan “ nâyî ” sözcüğü de kullanılmıştır.
Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu MÖ 2800-3000 yıllarından kalan bugün
Amerika’da Phledelphia Üniversitesi Müzesi’ nde sergilenen neydir [2]. Çalgının
o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Assomption
rahiplerinden Thibaut’ un “esrârengiz cezbedici tatlı ve âhenkli
bir ses” diye tanımladığı ve şu şekilde şiirleştirdiği ney sadâsı her dönemde
insanları derinden etkilemiş özellikle dinsel duyguları
çağrıştırmıştır:
Kamışların üzerinden geçerken
Kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin kanat çırpınışları” [3].
Sadâsından gelen bu özellik neyi ilişkide bulunduğu her toplumda önemli
bir çalgı haline getirmiştir. Türklerin İslâmiyeti kabûl ile birlikte
kullanmaya başladıkları ney Xlll. yüzyıldan itibaren İslâm tasavvufunun
sembolü haline gelmiştir. Bunda bu yüzyılda yaşamış büyük mutasavvıf
filozof şâir ve velî Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ’nin rolü büyüktür.
XV. yüzyılda yaşamış bir gezgin olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ ın seyahatnâmesinde kendilerine mahsus bir nota yazısı geliştirip kullandıklarını da bildiğimiz Hıtay Türkleri’ nin hâkanlık sarayında gördükleri oldukça ilginçtir:
“ Sadinfu şehrindeki hâkanlık sarayının önünde üçyüzbin kadar kadın ve erkek toplanmıştı. İkibin kadar sâzende sazlarını aynı sese düzenleyip (akord edip)
hep bir ağızdan hâkana duâ ettiler. Köslerin iki yanlarında kemençe
ney mûsikâr ve diğer sazlarla hânendeler oturmuşlardı. Neyzenlerin
bazıları neyi bilindiği üzere çalıp bazıları ortasındaki deliklerden
üflüyorlardı.” [4]
Mûsikîde çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türkleri’ nin neyi Orta Asya’ da
eskiden beri kullandıkları ve hatta onu tıpkı bir yan flüt gibi de üfledikleri
anlaşılmaktadır.
Tarihte Nây-ı Türkî Hoş Nây (veya Koş Ney) Kurre Nây gibi
adlarla anılan bugün yapısını ve özelliklerini tam olarak bilemediğimiz ney
adından türemiş pek çok çalgı bulunmaktadır. Ancak birer meydan sazı olarak
kullanılan bu çalgıların bugünkü formundan çok farklı olduğunu sanıyoruz
Farsça çalan
Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu
Kamışların üzerinden geçerken
Kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin kanat çırpınışları” [3].
Sadâsından gelen bu özellik neyi
kullanmaya başladıkları ney
XV. yüzyılda yaşamış bir gezgin olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ ın seyahatnâmesinde kendilerine mahsus bir nota yazısı geliştirip kullandıklarını da bildiğimiz Hıtay Türkleri’ nin hâkanlık sarayında gördükleri oldukça ilginçtir:
“ Sadinfu şehrindeki hâkanlık sarayının önünde üçyüzbin kadar kadın ve erkek toplanmıştı. İkibin kadar sâzende sazlarını aynı sese düzenleyip (akord edip)
Mûsikîde çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türkleri’ nin neyi
Tarihte Nây-ı Türkî
0 yorum: